Bilinende sınır vardır, bilinmeyende sınır yoktur.
– T. H. Huxley Gözlenebilir evrenin yarıçapı son tahminlere göre ortalama 90 milyar ışık yılıdır.
Evrenin yaşı ise 13,7 milyar ışık yılı olarak tahmin edilmektedir.
Peki 13,7 milyar yıl önce doğan evren nasıl 90 milyar ışık yılı yarıçapında olabilir? Bunun nedeninin evrenin genişlemesi ve genişleme hızı ile alakalı oldugunu söyleyebiliriz. Işık hızı şu an sahip olduğumuz teknolojiler ile biz insanlar için kavranabilir ve deneyimlenebilir bir hız değildir ve sadece teoriktir. Astronomide uzaklık anlatımlarını ifade etmek için kullanılır ve ışık saniyede ortalama 300.000 km hızla ilerler. Başka bir deyişle böyle bir hıza sahip olabilseydik yerküremizin çevresini saniyede yedi kez dolaşabilirdik. Ya da güneşe doğru seyahat etseydik 8 dakika sonra güneşe ulaşabilirdik.
Sahip olduğumuz gerçekçi teknolojilerle aynı seyahatleri gerçekleştirseydik, örneğin dünyamızın çevresinde kendi aracımızla dolaşmak isteseydik, saatte 100 km hızla tam 17 gün boyunca hiç durmadan araç sürmemiz gerekirdi. Ya da bir uçakla ortalama olarak 2 gün boyunca uçmamız gerekirdi.
Biz insanlar olarak bazılarımız hiç şehir, ülke ve hatta sokak bile değiştirmeden yaşamlarımızı tamamlıyoruz. Dolayısı ile evren gibi sonsuzluk tanımı yaptığımız bir yapıyı algılamak gerçekten çok kolay görünmüyor. Bu algının oluşması için bilimsel, felsefik ve evrimsel pek çok bilginin zihnimizde harmanlanmış olması gerekiyor.
Kozmos ölçeğinde insanoğlunun uzay ile tecrübelerini ve temaslarını göz önünde bulundurursak henüz yolun çok başındayız. Bugüne kadar mevcut teknolojilerimizle sadece uydumuz Ay’a ayak basabildik. Dünyamızdan aya ulaşabildiğimiz mesafe ortalama 384 bin km dir. Yeni hedefimiz Mars ise dünyamıza yörünge hareketlerimize göre ortalama 55 milyon km (en yakın olduğumuz durum) ve 400 milyon km (en uzak olduğumuz durum) arasında değişmektedir. Yakın zamanda Nasa tarafından gönderilen “Perseverance Rover” Mars gezegenine ortalama 6 ay gibi bir sürede ulaşmıştır (30 Temmuz 2020 - 18 Şubat 2021).
Peki Evren dediğimiz kavram bize ne ifade ediyor. Bu soruyu atalarımız bundan milyonlarca yıl önce sormaya başladılar. Gökyüzüne her baktıklarında yıldızlardan, doğa olaylarından ve çevrelerinden Tanrıların kendileri ile iletişim kurduklarını ve onlara birşey anlattıklarını düşündüler. Böylece tüm bu mesajlar bazen Barış bazen de Savaş anlamına gelen sonuçlar doğurdu, ta ki Thales, Anaksimandros, Anaksimenes gibi Doğa filozoflarının ortaya çıkıp bu olayların arkasındaki nedenleri araştırmaya başlamalarına kadar ya da bir ilk madde arayışlarına kadar. Böylece felsefelerin en eskileri olan mitler, doğa, Varoluş ve Evrim Felsefeleri ortaya çıktı.
Evren kavramını anlamak için bizlerin kendi sınırlarımızı da bilmemiz gerekiyor. İnsan için uzay şartları 19 km den sonra başlar. Armstrong sınırı olarak bilinen bu sınırdan daha yüksek irtifalarda basınç tamamen ortadan kalktığı için insan kanı kaynama noktasına ulaşır ve eğer uzay giysisi kullanmıyorsak anında ölürüz. Kısacası evrenin büyüklüğü ile kıyaslarsak insanın evrene fiziksel teması neredeyse başlangıç aşamasındadır. Bu yine de hiç yol almadığımız anlamına gelmiyor hatta şaşırtıcı derecede ilerlemiş olduğumuzu bile söyleyebiliriz.
İşte bundan tam 40 yıl önce yazılmış Kozmos kitabı güncelliğinden hiçbirşey kaybetmeden bütün varoluş teorilerini, uzay bilimini, insanlığın milyonlarca yıllık yaşam süreci boyunca attıkları adımları anlamamızı sağlıyor. Tam bir başyapıt olan bu eseri okumak için tüm önyargılarınızı, teolojik ve metafizik inançlarınızı bir kenara bırakmanız gerekiyor. Bu şekilde çıkacağınız “Evren Yolculuğu” ve yaşamı anlamaya yönelik atacağınız adım, bugüne kadar attıklarınızın hepsinden daha ileriye doğru olacaktır. Bu kadar iddialı olmamın nedeni insanın evrenle ilgili bilgilerde ulaştığı seviyenin ve arayışlarının yarattığı heyecana dayanıyor.
Genelde bu listeler herkes için kişiseldir. Ancak benim için “Bu hayatta okunması gereken ilk 10 kitap Listesinde” mutlaka ilk başlarda yer almalıdır. Kendimizi, çevremizi, nereden geldiğimizi ve ne yaptığımızı anlamadan ya da en azından sorgulamadan gerçek bir yaşamdan bahsetmek mümkün değildir. Sokrates’in dediği gibi : “Sorgulanmamış hayat yaşanmaya değmez”. Bu kitabın hayatı daha yaşanılır kılmak için bir başlangıç olabileceğini düşünüyorum.
Biz kitabın “Carl Sagan” versiyonunu okumanızı tavsiye ediyoruz bunun nedeni her ne kadar bazı bilgiler güncelliğini yitirmiş olsa da insanlığın evrenle tücrübesinin kronolojik adımlarını anlamak konusunda bu eserin bir temel teşkil etmesidir. Sonrasında “Neil deGrasse Tyson” tarafından güncellenmiş ve genişletilmiş “Kozmos” kitabını da okuyabilirsiniz.
Yine “Neil deGrasse Tyson” tarafından hazırlanan “Cosmos: A Spacetime Odyssey” belgeseli benim bugüne kadar izlediğim gelmiş geçmiş en iyi belgeseldir. Hem kitap hem de belgesel için kişisel puanlarım 10/10.
Son olarak kişisel bir tavsiye olarak sinema dünyasının en iyi bilim kurgu filmi olduğunu düşündüğüm “Interstellar” filmini izleyebilirsiniz. Özellikle karadelikleri, uzay-zaman, kütlesel çekim gibi evrenin temel prensiplerini ve fazlasını kitap sonrası görselleştirebileceğiniz bir şaheser olduğunu düşünüyorum. İyi okumalar dileriz.